Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Zaten bir üyeliğiniz mevcut mu ? Giriş yapın
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Üyelerimize Özel Tüm Opsiyonlardan Kayıt Olarak Faydalanabilirsiniz
UKRAYNA’NIN ‘YUGOSLAVYA’LAŞTIRILARAK PARÇALANMA OLASILIĞI!
Hüseyin YELTİN, Doktorant
Anadolu Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) arasında sürmüş olan Soğuk Savaşın sona ermesinin üzerinden otuz yıllık bir süreç geçmesine rağmen uluslararası sistemin yeni bir Soğuk Savaşa doğru evirildiği öngörülmektedir. Buna kanıt olarak da son dönemdeki ABD ile Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) arasında var olan rekabet gösterilmektedir.
ABD Başkanı Richard Nixon’ın 1972 yılında Çin’e gerçekleştirdiği ziyaretle birlikte ABD ile Çin arasındaki ikili ilişkiler kurulmuş ve günümüzde yarım asırlık bir sürece ulaşmıştır. İki ülke arasında iyi bir ilişki kurmaya dönük yürütülen politikalar uzun yıllar yavaş bir seyir izlemiştir. Milenyumla beraber iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerdeki gelişmeler oldukça gelişmiş ve 2010 yılına gelindiğinde Çin, birçok alanda -özellikle ekonomide- ABD’ye rakip olacak seviyeye ulaşmıştır. Bu da ABD’nin uluslararası sistemdeki nüfuzunun azalıp azalmadığı konusunun sorgulanmasını beraberinde getirmiştir.
Son yıllarda Avrupa Birliği (AB) ülkeleriyle de bazı politik ve ekonomik konularda ters düşmeye başlayan ABD, transatlantik çatlağın büyümeye başladığı yönündeki iddialarla da baş başa kalmaktadır. Anlaşmazlık konularından biri de Çin’e karşı uygulanacak politika konusu olmuştur. AB ülkeleri Çin’i ekonomik anlamda büyük potansiyel sahibi ve karşılıklı ilişkileri geliştirmesi gereken bir ülke olarak görürken, ABD hegemonik kimliğinin zarar görmesinin endişesiyle hareket etmektedir. Hatta AB ülkelerinde -özellikle Fransa ve Almanya- ABD hegemonyasının, Batı kavramının ve Batılı değerlerin tartışılması gerektiğine yönelik inanç gün geçtikçe artarak devam etmektedir. AB ülkeleri Batılı kimliğiyle Çin’e karşı kendilerini nasıl konumlandırması gerektiğini düşünmektedir. ABD Başkanı Donald Trump döneminde Çin’e karşı yaklaşımının daha çatışmacı bir döneme götürülmesinden duyulan endişe, AB’nin Çin’e bakışı noktasında farklılıkları da beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla da AB’nin “gevşek çok kutuplu bir yapıya” evirilen uluslararası sistemde, sadece ABD ile ortak hareket etme hususundaki anlayışın değişimini ve dönüşümünü de beraberinde getirmiştir. Bunun bilincinde olan ABD, nüfuz alanının oldukça kuvvetli olduğu alanlardan “kontrollü el çekerek” Asya Pasifik bölgesine yönelmiştir. Bu bağlamda, ABD, bölgede QUAD ve AUKUS ittifaklarını oluşturarak Çin’e karşı bir çevreleme politikası yürütme niyetini belli etmiştir. ABD’nin bu yaklaşımı özellikle Fransa ve Almanya’yı oldukça rahatsız etmiştir. ABD’nin bu hamlesinden sonra NATO’nun varlığı da ciddi bir eleştiriye maruz kalmıştır.
Rusya’nın Kaçan Fırsatı
ABD ile AB ülkeleri arasındaki çatlak devam ederken, ABD ile Çin rekabetinin de gün geçtikçe daha da büyük bir şekilde yaşanıyor olması, alternatif aktörlerin ön plana çıkmasına neden olacaktır. Tam da bu noktada Rusya’nın öne çıkmasını beklemek yerinde olacaktır. Çünkü ABD’nin politikalarından kısmen rahatsızlık duyan AB ülkeleri, alternatif seçenek olan ve ekonomik partner olarak gördükleri Rusya’ya doğru yönelmeleri beklenen bir süreç olmuştur. Netice itibariyle uluslararası sistemde belki de ilk kez Batılı olmayan bir “çok kutupluluk” konuşulmaktadır. Bu fırsatı iyi değerlendirmesi gereken Rusya’nın rüzgarın terse esmesi sonucu AB ile umulan yakınlaşması yarıda kalmıştır. AB’nin Rusya’ya doğalgaz ihracında yaklaşık yüzde 43’lük bir oranla ihtiyaç duyması, Rusya’nın AB’nin enerji politikaları noktasında tekel konuma gelmesini sağlamıştır. Bu da ABD tarafından büyük bir rahatsızlıkla karşılanmıştır. Fakat tüm bunlara rağmen AB ile Rusya’nın yakınlaşması devam etmiştir.
Rusya ile AB yakınlaşmasını bıçak gibi kesen gelişme, Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya başlattığı işgal girişimi olmuştur. Savaşın başlamasının ardından başta ABD ve AB olmak üzere çok sayıda ülke Rusya’ya karşı ekonomik ambargo yoluna gitmiştir. Dolayısıyla ABD’nin AB ile anlaşmazlıklarının arttığı bir dönemde Rusya kazanç sağlayacak iken, gerçekleştirdiği yanlış hamle sonucunda rüzgarı aleyhine çevirmiştir. Dahası Rusya, Ukrayna hamlesiyle ABD ile AB’yi kendisine karşı birleştirmelerine neden olarak, başarısız politikasına devam etmiştir. Böylelikle Rusya, Avrupa kıtasında eline geçen fırsatı değerlendirememiştir.
Rusya’ya Yeni Fırsat Kapısı
Rusya ile Çin arasındaki ikili ilişkiler Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar uzanıyor olsa bile, özellikle Putin döneminde enerji ve ekonomi konularında yüksek bir noktaya ulaşmış ve Covid-19 pandemisi süreciyle birlikte stratejik ortaklık noktasına kadar da erişmiştir.
Dünyanın en güçlü ikinci ekonomisiyle ikili ilişkilerini geliştirerek elini güçlendiren Rusya, ABD’nin de bölgedeki enerji ve ekonomi anlamındaki nüfuzunu kırmaya çalışmaktadır. Hatta Çin piyasasının Rusların iştahını kabarttığını söylemek de mümkündür. Özellikle Çin’in enerjiye duyduğu ihtiyaç buna örnek gösterilebilir. Ayrıca ABD’nin Çin’i çevrelemek adına QUAD ve AUKUS ittifaklarını kurması, Çin’in Rusya ile ekonomik, siyasi ve askeri alanlarda ilişkilerini derinleştireceğini de beklemek mümkün gözükmektedir. Çünkü Çin Rusya’nın, oluşturulan ittifaklardan rahatsız olduğunu Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un “Bütün bunlar, Asya-Pasifik Bölgesi’nde son on yıllarda ASEAN himayesinde var olan evrensel formatları aşındırma çizgisini takip ediyor” yorumuna dayandırarak okunabilir.
Sonuç olarak, ABD ile Çin arasında süren rekabet siyasi, ekonomik, teknolojik ve askeri alanlarda devam ederken, bu rekabet alanlarının bir sıcak çatışmaya neden olması muhtemel gözükmemektedir. Çünkü bilindiği üzere ABD ile Çin arasındaki ekonomik ilişkiler birbirlerinin ticaret hacmini derinden etkileyebilecek kadar önemli bir seviyeye erişmiş durumda. Tüm bunlardan hareketle Rusya, Çin’le ekonomik ve siyasi ilişkilerini derinleştirerek, ABD’nin Afganistan’dan çekildikten sonra bölgeye AUKUS ve QUAD vasıtasıyla nüfuz elde etmesine engel olabilir. Güçlü bir Çin-Rus ilişkisi, ABD’nin Hint-Pasifik bölgesinde hedeflediği politikalarda başarısız olma ihtimalini de beraberinde getirecektir. Bunun da farkında olan Çin, Rusya’nın Ukrayna işgaline sessiz kalmayı tercih ederek, iki ülke arasında hem bölgesel hem de küresel bir dayanışma kurmaya çalıştığı söylenebilir.
Yorum Yaz