Sıradaki içerik:

ULUSLARARASI SİSTEMDE ÇİN İLE BATI ARASINDAKİ REKABET VE TÜRKİYE’NİN SEÇENEKLERİ

e
sv

ULUSLARARASI SİYASET VE DİPLOMASİ’DE ‘’MİKRO BÖLGESEL’’ ÖRGÜTLER

525 okunma — 01 Eylül 2022 19:06
avatar

admin

  • e 0

    Mutlu

  • e 0

    Eğlenmiş

  • e 0

    Şaşırmış

  • e 0

    Kızgın

  • e 0

    Üzgün

Güney Ferhat BATI 

Kıbrıs Amerikan Üniversitesi, Öğretim Görevlisi

20’inci yüzyılı şekillendiren, Birinci Dünya Savaşı ile İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçları olmuştur. Bu iki cihan harbinin arasında yaşanan zaman dilimi kısa oldu. Birinci Dünya Savaşının tezahürü daha çok savaş sanayine doğru hızla evirilmiştir. Ve nihayetinde İkinci Dünya Savaşı ile kaçınılmaz bir şekilde insanlık yüz yüze kalmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçları dünyamızı bambaşka bir evreye götürdü; acı, gözyaşı, ölüm vesaire gerçeklerle insanlık yüzleşmek zorunda kaldı. Peki, neydi bu yüzleşme? Savaşın ve çatışmaların son bulması, dünyamızın bir büyük dünya savaşını bir daha yaşamaması için uluslararası siyasette ‘’Örgüt’’leşme ve ‘’Diplomasi’’nin ne kadar öneme sahip olduğunu ve bilmemizi kanıksattı.

Özellikle Soğuk Savaş Döneminin ve ‘Çift Kutuplu Sistem’in 1990’ların başında çöküş süreci yaşamasıyla meydana gelen ‘’Küreselleşme’’ (Globalleşme) olgusuyla beraber dünyanın küresel bir köy haline geldiğini, böylelikle ulus-üstü ve ulus-altı güçler yani ‘’Çok Uluslu Şirketlerin (ÇUŞ-MNC) ve Örgütlerin’’ ve ‘’Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşlar’’ın (INGO) üyeleri, devletler olmayan uluslararası kuruluşlar/kurumlar ve çeşitli uluslararası baskı/çıkar grupları ile uluslararası itibarı ve saygınlığı konusunda konsensüs bulunan küresel elitler, yani uluslararası etkili kişiler de uluslararası siyasetin aktörlerine eklenmiştir. Bu eklenmede 21’inci yüzyılın ilk çeyreğiyle ‘’Bölgesel’’ örgütlenmelerin önem kazandığını görüyoruz.

Uluslararası siyasette bölgeselleşme hareketleri ve bölgesel örgütler 20’inci yüzyılın ikinci yarısından sonra, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında bir olgu olarak zuhur buldu. Bölgeselleşme girişimleri Kıta Avrupa’sında başat bularak, daha sonra dünyayı etkisine almıştır. Uluslararası siyasette bölgeselleşmenin en somut belirleyicisi ‘’Bölgesel Uluslararası’ örgütlerdir. Bölgesel örgütlerde coğrafi yakınlık temel teşkil etse bile, bu belirleyici bir kıstas değildir. Çünkü bazı bölgesel örgütlerde coğrafi olarak yakın olmayan ülkelerin/üyelerin de buraya dâhil olabildikleri görülmüştür. Bölgesel örgüt(ler); ortak amaçlar doğrultusunda ülkeler arasında bölgesel olarak siyasi, ekonomik, sosyal ve askeri/güvenlik bağlamında antlaşmalarla ‘’Hükümetlerarası’’ resmi bir hüviyete bürünmesidir.

Bölgesel örgütlerin işlevselliği ve etkinliği birbirinden fazlasıyla farklılık gösterebiliyor. Örneğin; NATO (Kuzey Atlantik Savunma Paktı) ve AB (Avrupa Birliği) gibi örgütler gerek bölgesel gerekse küresel bağlamda uluslararası siyasette belirli düzeyde bir etkinlik derecesine sahip olmaktadır. Ne var ki, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü (KEİ) ve Gelişen Sekiz Ülke (D8) gibi örgütler ve diğerleri kuruluş amaçları doğrultusunda istenen seviyelere gelememiş ve pasif bir konumda kalmışlardır. Bu aktif ve pasif ayrımı örgütlerin kuruluş ilkeleri ve amaçları doğrultusunda değişebilmektedir. Uluslararası örgütler gerek bölgeselleşme sürecinin gerekse bölgecilik girişimlerinin bir tezahürü olarak ortaya çıkabilir. Bölgeselleşmeye dayalı örgütlerin daha kalıcı ve daha işlevsel olduklarını görebiliyoruz.

20’inci yüzyılın ikinci yarısından itibaren uluslararası siyasette görülmeye başlayan bölgeselleşme hareketlerine yol açan birçok etken bulunmaktadır. Aynı coğrafi bölgede yer alan devletlerin/ülkelerin farklı alanlarda ortak girişim sergilemeye başlamaları ve bunlara ara sıra bölgesel uluslararası örgütlerle somutluk kazandırmalarının başlıca nedenlerinin bölgeselleşmenin tarihsel gelişimine paralel olarak hegemonya, küreselleşme ve ortak kimlik şeklinde belirtmek mümkündür. Ve aynı bölgede yer alan devletler/ülkeler herhangi bir şekilde aralarında bütünleşme sağlamaya veyahut bölgesel dayanışmayı geliştirmeye yönelik politikalar geliştirerek, bölgesel çıkar olarak tanımlayabileceğimiz ‘’ortak fayda’’yı yükseltmek ve ilerletmektir amaçları. Nihayetinde bölgeselleşme en genel tabir ile bölgedeki devletlerin ortak çıkar anlayışı doğrultusunda meydana çıkmasıyla birlikte, gelişmektedir.

Sonuç olarak, 21. yüzyılın getirdiği fırsatlar, tehditler ve meydan okumalar göz önüne alındığında, uluslararası örgütlenmede küreselleşmenin getirdiği negatiflikler/olumsuzluklar göz önüne alındığında ‘’Bölgeselleşme’’nin fazlasıyla ön plana çıktığını, bununda dünyadaki kaotik ortamdan kaynaklı olduğunu da vurgulayabiliriz. Bundan dolayıdır ki, özellikle ‘’Mikro Bölgesel Örgütler’’in işleyiş ve aktörlerinin fazlasıyla konuşulması ve çözüm odaklı olmaları etkin olmalarındandır. Dünya’nın dört bir yanındaki sorunların ve kargaşanın sadece Birleşmiş Milletler (BM) ile çözüme kavuşamadığını insanlık gördü ve görüyor maalesef! Bölgeselleşme, aynı zamanda diplomasinin mihenk taşlarını örmede kapsayıcı olmaktadır, bu da ülkelerin/devletlerin ilişkilerinin güvene dayalı bölgesel bağlarını geliştirmektedir. Ezcümle; Bölgeselleşmenin her geçen gün ağırlığını fazlasıyla hissettirdiği bir zamanda ‘’Türkiye Cumhuriyeti Devleti’’nin de merkezi İstanbul olacak şekilde ‘’Yeni Bölgeselleşme’’ adımları atması elzemdir. Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki ülkeler/devletler ile stratejik düzeyli ‘’Yeni Bölgesel’’ örgütlenmeler kurmalıdır.

  • Site İçi Yorumlar

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.