Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Zaten bir üyeliğiniz mevcut mu ? Giriş yapın
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Üyelerimize Özel Tüm Opsiyonlardan Kayıt Olarak Faydalanabilirsiniz
DÖNÜŞÜM ÇAĞI: DÜNYA 3.0
Kıbrıs Amerikan Üniversitesi, Öğretim Görevlisi
Günümüzde bir devletin sınırları içinde başlayan krizler iki veya daha fazla devleti ilgilendiren uluslararası krizlere dönüşebilmektedir. ‘’Ulus Devlet’’lerin ortaya çıkışından itibaren günümüze kadar geçen uzun dönemde ulusal sınırlar içerisindeki krizlerin kısa sürede ulusal sınırları aştığı ve komşulardan başlayarak bölgesel ve uluslararası aktörlerin de bu krizlere müdahil olduğu bir gerçekliktir. Afrika’da; Liberya, Ruanda, Sierra Leone, Somali ve Avrupa’da; Bosna Hersek ve Kosova, bunların haricinde Afganistan ve Irak krizlerini örnek verebiliriz. Ve bu ay içerisinde Sudan’ın da bir kriz sarmalına girdiğini görüyoruz. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında Mağrip ve Maşrık ülkelerini veyahut topraklarını dizayn edilmek istendiğini, bunun için sıranın Suriye’ye geldiğini ve bu ülkenin hedef olduğunu belirtmek lazım. Ve maalesef Suriye krizi hala devam etmektedir, Nisan ayında olduğumuz için hatırlatmakta fayda var; ‘Suriye İç Savaşı’ Nisan 2011’de başlamıştı, bu tarihten günümüze tam on yılını doldurdu, hatta on yılı geçti bile!
Bugün Rusya’nın başkenti Moskova’da önemli bir zirve gerçekleşiyor, her ne kadar ülkemizin gündemi iç politikaya yönelik seçimler olsa bile, Suriye’nin parçalı yapısı kadar yaşanan göç ve sınırımızdaki terörizm yapılanması ülkemizin önemli gündemlerinden biridir. Bundan dolayıdır ki, dış politika’da yaşanan gelişmeler, iç politikayı da ilgilendirir. Moskova’da (Rusya, İran, Türkiye) üç ülkenin + Suriye olmak üzere, Bakanları ve İstihbarat Başkanları bir araya geliyorlar. Herhangi bir uluslararası siyaset ve dış politika uzmanı olarak söylemiyorum, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak da şunu söylüyorum; Suriye’nin hızlı bir şekilde ulusal güvenliğinin sağlanması ve parçalı yapıların eski Suriye’de olduğu gibi bütünlüğünü koruması gereklilik. Keza, yıllar ilerledikçe Suriye’de bir çözümün olması gittikçe uzak bir ihtimale doğru ilerliyor, çünkü ABD’nin, İsrail’in, İngiltere’nin ve Avrupa Birliği’nin (AB) Suriye’de istediği yapılanma bilinçlidir! Orada (bir)çok parçalı terör devletçiklerinin kurulması ve hedef olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘’Ulusal Egemenliği’’nin parçalanma süreci gözetilmekte ve projelendirilmektedir. Bunun aksini kimse söyleyemez, zira Kuzey Suriye’de yaşananlar fazlasıyla açık bir şekilde ortadadır.(?)
Moskova’da toplanan ülkelerin Suriye’nin geleceği ve toprak bütünlüğünün korunması, ayrıca tekrardan Şam yönetimi nezdinde Türkiye ile diyalog yoluyla var olan sorunların giderilmesi ve bunun için neler yapılması, nasıl yol alınması gibi başlıkların gündem odaklı çözümü üzerine ilk toplantısı olumlu olacaktır. Suriye’nin gerek bölgesel ve gerekse uluslararası örgütler ile tekrardan temas kurması, özellikle ‘Arap Birliği’ne dönüşü ülkenin uluslararası alanda Şam yönetiminin de barışçıl ve çatışmadan uzak politika güttüğünü göstermesi açısından iyi bir izlenim yaratır. Suriye’nin Kuzeydoğusunda ABD güdümlü terör yapılanması muhakkak ki Şam yönetimini zorda bırakmaktadır. Ancak şöyle bir gerçek var ki, Şam yönetimi de Kuzey Suriye ile hayati bağları kadar, jeopolitik bağlarını koparmış, ‘’etliye sütlüye’’ karışmayayım misali Şam ve hinterlandında var olan belli toprak parçası üzerinde Suriye olarak burada konumlanırım demektedir. Ne var ki, seni (Şam yönetimi) ve ülkeni bu hale getirenler, zannediyor musun gün gelir Şam’ı ve çevresini senden almazlar? Golan tepelerini nasıl İsrail işgal ederek aldıysa, gün gelir o (ABD’nin Ortadoğu’daki kılıcı!) İsrail, senin toprakları da başkentini de bünyesine dâhil eder(ler).
Sonuç olarak, Suriye’de meydana gelen kriz her ne kadar bir iç savaş olarak vuku bulduysa bile, bu savaşın etkileri gerek bölgesel gerekse uluslararası anlamda farklı fraksiyonlara neden olmuştur. Bu krizden en çok etkilenen veya maruz kalan ülke Türkiye’dir, bunun sosyolojik olduğu kadar, ekonomik ve siyasi etkileri daha fazla olmuştur, olmaya devam ediyor. Ortadoğu zaten tarihsel bir perspektiften bakıldığında Birinci Dünya Savaşı sonrası ‘’cetvel ve pergel’’ ile çizilmiş ülkelerden ibaret olmuş, bu ülkelerin çoğuna da belirledikleri kişiyi başa getirilmiş ve hanedanlıkları devam etmiş, böylelikle ‘Batı’nın istediği olmuştur.
‘Batı’, Ortadoğu jeopolitiğinde yüzyıl önce yaptığı ile yetinmemiş olacak ki, yeniden sınırları çizmek ve var olan ülkelerden daha küçük parçalara ayırmak istemiş/istiyor Suriye’yi ve diğerlerini. Ne var ki, siz gelip okyanus ötesinden bunları yapmak isteyebilirsiniz, ancak bu coğrafyada yüzyıllardır birçok devletler yıkılsa bile üzerinde başka devletlerin olduğu devamlılık vardır, aslında bu kadim geleneğin ‘kod’larından kaynaklıdır; yıkılsan bile yeniden var olmak! İşte bunu Ortadoğu ve ülkelerinde görmek mümkün değildir. Sadece Suriye değil, Irak’ta parçalı durumdadır. Nihayetinde Moskova’da toplanan Rusya, İran ve Türkiye bu toprakların daha doğrusu bu coğrafyanın öncü devletleri olarak, Suriye konusunda inisiyatif almışlardır, olması gerekende budur zaten. Bundan sonrası için bu üç ülke Suriye’nin toprak bütünlüğünü korunmasına katkı sunmalı, gerekirse tehdit oluşturan kuvvetlerin ve terör yapılanmalarının bertaraf edilmesi için de ortak hareket etmelidir, zaruridir. Keza, bölgesel güvenlik ve jeopolitik ancak ve ancak Rusya, İran ve Türkiye birlikte hareket ettiğinde sağlanır.
Yorum Yaz