Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Zaten bir üyeliğiniz mevcut mu ? Giriş yapın
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Üyelerimize Özel Tüm Opsiyonlardan Kayıt Olarak Faydalanabilirsiniz
2021’DE HER GEÇEN GÜN DAHA DA YOKSULLAŞTIK!
Kıbrıs Amerikan Üniversitesi, Öğretim Görevlisi
Doğu Avrupa, jeopolitik kuram(cı)ların geçmişten günümüze birçok argümanlar ile bölgenin siyasi, ekonomik ve askeri veçhelerini analiz ettikleri bir yer olmakla birlikte, önem de arz etmektedir. Doğu Avrupa, 20. Yüzyılda gerçekleşen iki büyük cihan harbinde de stratejik bir yer olmuştur. Keza, Soğuk Savaş dönemi rekabetinde ‘’Batı’’ ile ‘’Doğu’’ arasındaki üstünlük mücadelesine sahne olmuş bir coğrafyadır da. Rusya-Ukrayna arasında yaşanan gerilimle birlikte, ‘’Doğu Avrupa: Yine Yeniden Kaos Yolculuğuna mı?’’ gidiyor demek yerinde olacaktır. Aslında, şu anda Doğu Avrupa’da var olan gerilim ve kaos yolculuğu bugünün değil, yıllara yayılan/biriken ve olumsuzluğa doğru evirilen ve ABD’yle müttefiklerinin (AB-Atlantik/NATO) Rusya’ya olan hasmane rekabetin tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır.
Doğu Avrupa’da mevcut yaşananları – Soğuk Savaş dönemini – edebi bir anlatımla bizlere aktaran ve ‘’Milan Kundera’’ tarafından yazılan ‘Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği’nde; 1968 öncesi Prag baharı ve 1968 sonrası Sovyetler Birliği’nin Çekoslovakya’yı işgal ettiği yıllar göze çarpıyor. Doğu Avrupa’yı anlayabilmek için sadece siyasi, ekonomik ve jeopolitik değil, edebi(yat) yönleriyle okumak/analiz etmekte lazımdır. Son zamanlarda deniliyor ki, şayet Rusya durdurulmasa ‘1938 Münih Antlaşması’nda ki gibi Hitler Çekoslovakya özelinde nasıl tavizler koparmaya çalıştıysa, günümüzde de Putin aynısını Ukrayna üzerinde uyguluyor ve koparmaya çalışıyor.. Çekoslovakya bağlamında ‘’Südetler’’ stratejik ve önemli bir bölgeydi, bu bölge Doğu Avrupa’ya uzanan toprakları bakımında da öyleydi ve özellikle Sovyetler Birliği için. Ukrayna, Doğu Avrupa’da olmak üzere, yüzölçümüyle tamamı Avrupa’da olan en büyük ülkedir, aynı zamanda Rusya ile AB arasında da tampon bir ülke konumundadır.
Rusya-Ukrayna arasındaki gerilim NATO ve müttefikleri arasında farklı seslerin çıkmasına neden oldu. Özellikle, Almanya’nın uzun bir süre suskunluğu ve gönülsüzlüğü gerek AB-Atlantik tarafından gerekse NATO tarafından eleştirilmektedir. Zira Almanya’nın olası bir Rusya-Ukrayna savaşında Baltık ülkelerindeki Alman menşeli silahların kullanılmasını istememesi ve sadece alay konusu olan miğferleri yollaması bilinenlerdir. Almanya’da yeni kurulan yönetimin Dışişleri Bakanı Baerbock tarafından geçen günlerde söylenen ifadeler belki pek gündemde durmamış olabilir, ancak önemliydi.(!) Baerbock, AB’nin ana lokomotifi olan Almanya’nın eski devlet ve hükümet başkanlarının, bakanların ve bürokratlarının Rusya ve Çin’de çok uluslu şirketlerde danışmanlık yapmaları/çalışmaları AB için olduğu kadar Avrupa’nın güvenliği içinde tehlike ve tehdit yaratmaktadır, ifadelerini kullandı.
Sonuç olarak, Birinci ve İkinci Dünya savaşını iliklerine kadar yaşayan/bilen bir Almanya’dan bahsediyoruz, Doğu Avrupa’daki gerilimde bir taraf olmak istememekle birlikte savaşta istemiyor ve haklı olarak ABD’nin savaştan beslenen ve nemalanan bir organizma olduğunu Almanlar daha iyi biliyor, her ne kadar NATO’da müttefik olsalar bile. Ukrayna’nın mevcut durumuna bakıldığında bir laboratuar araştırması yeri olan Yugoslavya misali gibidir. Yugoslavya’da Balkanlarda en büyük yüzölçümü olan ülkeydi, büyük güçler(!) tarafından ‘’Batı’’ ile ‘’Doğu’’ arasında sıkıştırıldı ve parçalanmaya/dağılmaya yüz tutularak küçük ‘’devletçikler’’ Balkanlarda oluşturuldu. Yugoslavya’da birçok etnik kimlik vardı, her ne kadar Ukrayna’da etnik kimlikler az olsa bile, Rus ayrılıkçılar bulunmaktadır. Ukrayna’nın mevcut toprakları üzerinde kimlerin ne gibi hesapları ve birçok bilinmeyenli denklemleri vardır(!), bunu zaman gösterecektir. Nihayetinde Ukrayna, ‘’Rusya ve ABD/AB/NATO’’ ekseninde sıkıştırılmaktadır. Aslında var olan Rusya-Ukrayna gerilimi ‘’Batı’’ ile ‘’Doğu’’ çekişmesi olmakla birlikte, 21.yüzyılın ilk çeyreğinde ‘’Soğuk Savaş’’ günlerini aratmayan her şeyi görmekte mümkündür. Mesele, ‘’Ukrayna’’ olmaktan ziyade NATO’nun Doğu Avrupa, Karadeniz ve Baltıklar genişlemesiyle birlikte, Rusya’nın da ulusal güvenliği bağlamında bunlara karşı olmasıdır. Türkiye’nin de komşuluk ilişkileri çerçevesinde Rusya-Ukrayna arasında sıcak bir çatışmanın olmaması için tüm diplomatik gücünü kullanması elzemdir, Türkiye’nin kuzeyinde (Karadeniz) oluşacak kaos veyahut savaş ‘’Ulusal Güvenlik’’ çerçevesinde değerlendirilmelidir. Ve bunun içindir ki, ‘Milli Güvenlik Kurulu’nda bu ifade edilmiştir. Ezcümle; Doğu Avrupa’yı sadece Ukrayna üzerinden görmemek gerekir, uzak olmamakla birlikte yakın bir zamanda Balkanlardan başlamak üzere Kuzey Avrupa’ya uzanan ‘’dikey’’ bir hat üzerinde ‘’NATO’’ ile ‘’Rusya’’ pek çok açıdan karşı karşıya geleceklerdir.
Yorum Yaz