Sıradaki içerik:

DEMOKRASİLERİN İNTİHARI

e
sv

AVRUPA ENTEGRASYON’UN GELECEĞİ

561 okunma — 03 Eylül 2023 15:57
avatar

admin

  • e 0

    Mutlu

  • e 0

    Eğlenmiş

  • e 0

    Şaşırmış

  • e 0

    Kızgın

  • e 0

    Üzgün

Doç. Dr. Hasan CANPOLAT 

Akademisyen & Vali (E) 

‘’Düzensiz bir beden ve şekilsiz bir canavar gibi’’

Alman hukuk bilgini Samuel von Pufendorf, 1667’de Kutsal Roma İmparatorluğu’na böyle atıfta bulundu. Üç yüz elli yıl sonra, bu Avrupa Birliği (AB) için de kullanabilir. AB başından itibaren ABD Anayasası’ndan veya Alman Anayasası’ndan farklı olarak, planlı bir yaratılış eylemi, izlenecek bir yol, hangi limana yöneldikleri konusunda anlaşabilenler olmadan büyüdü.

Burada üç ana aşama ortaya konabilir: Birincisi, Avrupa’nın politik olarak gevşek bir ekonomik birliği; daha sonra 1992’den itibaren Maastricht temelinde önce derinleşmesi sonra Soğuk Savaş’ın sona ermesini takip eden yirmi yıl içinde 28 devleti kapsayacak şekilde genişlemesi ve üçüncü bir aşama olarak, 2010’ların varoluşsal krizleri sırasında meydana gelen temel değişimlerdir.

Bu sürece daha yakından baktığımızda gerilemeler, ilerlemeler, krizler ve bütünleşmeler görürüz. 1950/51’de AKÇT’ye doğru atılan ilk adımı, 1954’te Avrupa Savunma Komisyonu’nun başarısızlığı izledi ve bunu da Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’nu kuran Roma Antlaşmalarının başarısı izledi. Şubat 1986’da imzalanan ‘Tek Avrupa Senedi’ ise ikinci entegrasyon aşamasının temelini oluşturdu:

Maastricht’te kabul edilen para birliği, 1998’de başlangıçta banka parası olarak tanıtılmıştı. Ama daha sonra 2002’de bu defa dolaşım için nakit olarak tanıtıldı. On yıl sonra ise, parasal birlik başarısızlığın eşiğine geldi. Bunun sebebi ise Euro’nun piyasaya sürülmesinin, tüm para birliğinde kredilerin faiz oranlarında yarattığı çarpıcı düşüşün kredi patlamasına yol açmasıydı. Kredi balonu patladığında Avro Bölgesi devlet ve hükümet başkanları 7-8 Mayıs 2010’da kriz zirvesi için bir araya geldi. Geliştirilen avroyu kurtarma politikası sonraki yıllardaki her şeyi etkiledi.

Bu sürecin sonunda, Maastricht Antlaşması’nın merkezi parçası olan Avrupa para birliği, ne tanınabilir bir amacı ne de genel bir tasarımı olan, eksik bir kurallar sistemi ve durumsal kriz önlemlerinden oluşan melez bir yapı haline geldi. AB ekonomik ve parasal birlik süreci ile uğraşırken, Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile AB kendisini bir anda Avrupa’nın siyasi bütünleşmesi hedefi için öncü bir siyasi bir kurum rolünde buldu.

Bu nedenle, ABAvrupa’daki komünizm sonrası ülkelerin katılım başvurularının hedefi haline geldi. Bu gelişme, AB için derinleşme eğilimi ve genişleme eğiliminin nasıl uzlaştırılacağı konusunda büyük bir sorun teşkil etti. Bu çerçevede, 1993 yılında Kopenhag’da Avrupa Konseyi, Doğu’ya genişleme kriterlerini, yani istikrarlı demokratik yapıları, rekabetçi bir piyasa ekonomisini ve hakların, yükümlülüklerin ve kuralların, Birliğin müktesebatını kabul etti. AB, 1 Mayıs 2004’te bir çırpıda üye sayısını 15’ten 25’e çıkardı.

“Doğu Ortaklığı”, Ukrayna da dâhil olmak üzere Sovyet sonrası ülkelerin siyasi birliğini ve ekonomik bağlarını sağlamak için 2009 yılında başlatıldı. Ancak, AB ile Doğu Orta ve Güneydoğu Avrupa’daki ülkeler AB katılımın anlamı konusunda farklı düşünüyorlardı. Böylece Euro borç krizi 2015’te zirveye ulaşmadan önce, AB dolaylı olarak yeni bir sorunun alevlenmesine karışmış oldu. Ukrayna Devlet Başkanı Yanukoviç, dört yıllık bir müzakere sürecinin sonunda, Ortaklık Anlaşması’nı imzalamayacağını açıkladığında, “Euromaidan”, yani ikinci Ukrayna Devrimi, Şubat 2014’te patlak verdi.

Bu, her halükarda AB’nin ve/veya NATO’nun “genişlemesi” tehdidi altında hisseden Rusya’ya, Kırım’ı ilhak etmek ve Doğu Ukrayna’ya hem askeri hem de siyasi olarak sızmak için bir bahane sağladı. Böylece Doğu Ortaklığı bir savaşın fitilini ateşlemiş oldu. Euro krizi, AB’nin ekonomik entegrasyonu, Ukrayna krizi siyasi entegrasyon açısından sorunlar yaratmışken bu defa Suriye’deki iç savaş, Sahra Altı Afrika’daki yoksulluk ve aşırı nüfusun etkisiyle başlayan göçler, AB Schengen Anlaşması ile oluşturulan sınır entegrasyonu ve göç politikaları zorlamaya başladı.  Akdeniz üzerinden ve Balkanlar üzerinden gelen bir milyondan fazla göçmen, 2015 yılında Avrupa sınır rejiminin başarısız olmasına neden oldu.

Euro krizinden ve Doğuya doğru genişlemeden fazla etkilenmeyen, Birleşik Krallık’taki seçmenler, göç krizinin etkisiyle Avrupa Birliği’nden ayrılmak için yapılan referandumda çoğunlukla oy kullandılar. “Brexit” bir üye devletin Avrupa Birliği’nden ayrılmasının ilk örneğiydi ve bu nedenle sürekli tek bir yöne, yani “daha fazla Avrupa”ya giden bir birlik anlatısına ters düşüyordu. Bu süreçte, AB içindeki merkezileştirici ve merkezkaç güçler arasındaki gerilimler ve Macaristan ve Polonya ile hukukun üstünlüğü konusunda sorunlar arttı. Bu, 2020 baharında AB’nin çok yıllı mali çerçevesi ile ilgili olarak Kuzey-Güney ekseninde anlaşmazlıkları ortaya çıkardı.

Merkezileştirici ve merkezkaç güçler arasındaki gerilimler karar alma süreçlerini daha da zorlaştıran yeni bir parçalanma tehlikesi ortaya çıkarmış gibi görünse de, pandemi patlak verdikten sonra, Emmanuel Macron ve Angela Merkel’in Mayıs 2020’de pandeminin sonuçlarıyla mücadele etmek için borçla finanse edilen bir Dayanışma Fonu üzerinde anlaştıkları zaman, belirleyici önemin Fransız-Alman eksenine olduğu bir kez daha ortaya çıktı.

2010’dan bu yana büyük krizlerin üstesinden gelmeyi başaran AB, bir yandan Avrupa’nın bir arada kalma yönünde önemli bir direnişini sergiliyor. Öte yandan bu süreç ortada sorunlu bir modelin olduğunu gösteriyor. Kronik sorunlar sürekli göz ardı ediliyor ve genel bir tasarımı olmayan doğaçlama, sürdürülemez acil durum önlemleri ile krizler çözülüyor.  Bu da planlanmamış yeni yapıların kurulmasına ve Antlaşmalarda herhangi bir değişiklik yapılmadan anayasada fiili bir değişiklikliklere yol açıyor.

Avrupa entegrasyonunun geçici bir bilançosunu çıkarırsak, Lüksemburg ve Hollanda, Polonya ve Letonya gibi ülkeler artık komşu büyük güçlerin ordularının işgal edeceği topraklar değil. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra AB’nin tüm yeni üyeleri, AB’nin ve Tek Pazarı’nın refahından yararlandılar. Bu AB’nin Avrupa entegrasyonuna yaptığı çok önemli bir katkıdır.

Ancak, AB “Dünyanın en rekabetçi ve dinamik bilgi birikimine dayalı ekonomisi” olmak hedefinin gerisinde kalmış durumda. Bunun yerine, açıklar üzerine kurulu bir Avrupa para birliği, kuruluşundan on yıl sonra başarısızlığın eşiğinde duruyor. Sınırların ve göç politikasının ortak yönetimi de beklenen kriterleri karşılamadı. Son olarak, tüm reformlara rağmen, Avrupa Birliği küresel bir oyuncu olmayı başaramadı; bunun yerine, küresel bir oyuncu olmaya en yakın olan gücünü, yani Birleşik Krallık’ı kaybetti.

Bütün bunlar, Avrupa Birliği’ni devam eden iç rekabetler, devletlerin milliyetçilik ve merkezileşme eğilimleri ve AB kurumları arasındaki rekabet gibi sürekli halının altına süpürdüğü zafiyetlerle yüzleşmeye zorluyor. Tarihsel deneyim, kararsız sistemlerin uzun ömürlü olmadığını göstermektedir. Ama aynı zamanda, ne de çöküşe doğru otomatik mekanizmaların olmadığını da gösterir. Bu nedenle Avrupa entegrasyonuna, ne kıyamet ve kasvet resimleri çizerek, ne de olaylara pembe gözlüklerle bakmamak gerekir. Sanayi Çağının ana aktörü olan Avrupa, Digital çağa, kendine has ve türünün tek örneği olan entegrasyon  tecrübesi ile giriyor. Bir refah adası yaratılmasına karşılık, küresel bir askeri, siyasal, ekonomik bir güç olamadı.  Bundan sonra da küresel oyunun içinde kalıp kalamayacağı ve yeni çağın gerekliliklerini karşılayıp karşılayamayacağı   henüz belli değil.

Kaynakça

EuropeanParliament, “Brexitand International Trade: IssuesandChallenges,” September 2021, https://www.europarl.europa.eu/RegData/etudes/STUD/2021/690233/IPOL_STU(2021)690233_EN.pdfMahbubani, Kishore, The Great Convergence: Asia, the West, andtheLogic of One World, PublicAffairs, PerseusBooksGroup, 2013.

United Nations Development Programme, “Human Development Report 2021,” accessedMarch 24, 2023, http://hdr.undp.org/en/content/2021-human-development-index-ranking.

World Economic Forum, “The Global Competitiveness Report 2022,” accessedMarch 24, 2023, https://www.weforum.org/reports/the-global-competitiveness-report-2022.

Subramanian, Arvind, “TheThreat of Enfeebled Great Powers”, Project Syndicate, 6 May 2020, https://www.project- syndicate.org/commentary/covid19-will-weaken-united-states-china-and-europe- by-arvind-subramanian-2020-05.

Fukuyama, Francis, Political Order and Political Decay: From the Industrial Revolution to the Globalization of Democracy, Farrar, StrausandGiroux, 2014.

Kynge, James, KatrinaMansonand James Politi, “US andChina: edgingtowards a newtype of coldwar?”, Financial Times, 8 May 2020, https://www.ft.com/content/fe59abf8-cbb8-4931-b224-56030586fb9a .

NyeJr, Joseph S., “No, theCoronavirusWill Not Changethe Global Order”, ForeignPolicy ,16 April 2020, https://foreignpolicy.com/2020/04/16/coronavirus-pandemic-china-united-states- power-competition

Subramanian, Arvind, “TheThreat of Enfeebled Great Powers”, Project Syndicate, 6 May 2020, https://www.project- syndicate.org/commentary/covid19-will-weaken-united-states-china-and-europe- by-arvind-subramanian-2020-05 .

  • Site İçi Yorumlar

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.