Sıradaki içerik:

TÜRKİYE, RUSYA EKSENİNE Mİ KAYIYOR?

e
sv

AVRUPA ‘’BİRLİK’’TELİĞİNDE YENİ BİR ‘’ SİYASİ TOPLULUK’’: GÜVENLİK VE JEOPOLİTİK EKSENLİ Mİ?

1058 okunma — 09 Ekim 2022 18:04
avatar

admin

  • e 1

    Mutlu

  • e 0

    Eğlenmiş

  • e 0

    Şaşırmış

  • e 0

    Kızgın

  • e 0

    Üzgün

Güney Ferhat BATI

Kıbrıs Amerikan Üniversitesi, Öğretim Görevlisi 

Dünyamız, öylesine hızlı birçok değişim ve dönüşüm yaşıyor ki, bunu her alanda ve her kıtada hemen hemen görmek mümkündür. Dünyamız, ne 20’inci yüzyıldan kalma bir dünya, ne de şu anda içinde bulunduğumuz yüzyılın ilk çeyreğindeki ilk on beş yıl gibi bile değildir. Keza bu değişim ve dönüşüm 1990’lı yıllardan sonra oluşmaya başlamış olsa bile, ‘’görünen köy kılavuz istemez’’ misali dünya ‘’Çok Kutupluluğa’’ yol almıştı zaten. Ve bununla birlikte ‘’Jeopolitik Riskler’’ had safhaya ulaştı; Amerika kıtasından Asya’ya kadar uzanan baştanbaşa tüm kıtalarda siyasal, ekonomik, kültürel, sosyolojik ve askeri birçok ülkede krizler aldı başını gidiyor ve gidecek gibi. Bu süreçten kıta olarak en çok kim etkilendi ve etkileniyor diyorsanız; Avrupa! Keza tek kutuplu (geçmişte) dünyada her ne kadar ABD liderliğini sürdürmüş olsa da, bunu en önemli ve stratejik müttefikleri Avrupa olmadan sürdürmesi mümkün değildir. Zira şu anda Avrupa’nın içinde bulunduğu girdap her ne kadar ABD’nin ağabey üstünlüğünü Kıta Avrupa’sına taslamış olmasını gösteriyor olsa da ‘’Batı’’ uygarlığının yani bloğunun çöküşünü ve zayıflığını körüklüyor.

Avrupa yüzyıllardır bütünlük içerisinde birlik olabilmek için fazlasıyla çaba sarf etti. Kıta Avrupa’sı ‘’Yüzyıl Savaşları’’ ve ‘’Otuz Yıl Savaşları’’ gibi birçok kanlı savaşlar yaşadı, bu savaşlar hanedanlıklar, imparatorluk ve devletler arasında büyük rekabetin ve üstünlüğün göstergesiydi. Bunlar yetmezmiş gibi Birinci ve İkinci Dünya Savaşını da iliklerine kadar Avrupa kıtası ve ülkeleri yaşadı. İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa’nın önde gelen siyasetçileri, bürokratları, akademisyenleri, diplomatları ve entelektüel aydınları Avrupa’nın bir çatı altında toplanmasını bununda kıtanın sulh ve selameti açısından yararlı olacağını düşündüler. Ve bu doğrultuda ilk olarak Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’un içerisinde bulunduğu kurucu ülkeler olan ‘’Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’’ (AKÇT) kuruldu.  AKÇT zamanla Avrupa’nın üzerine taşlar döşeyeceği ve yüzyıllardır hasret kalınan birlik ve bütünlüğü sağlayacak ilk topluluk olacaktır. Bundan sonra ise AKÇT’nin getirdiği dinamizm ile birlikte ‘’Avrupa Ekonomik Topluluğu’’ (AET) meydana gelecektir, ayrıca İkinci Dünya Savaşında yaşanan atom (nükleer) faciasının bir daha yaşanmaması için de ‘’Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’’da (AAET) eş zamanlı olarak kuruldu.

Avrupa’da kurulan AKÇT, AET ve AAET gibi toplulukların nihai olarak tek bir çatı altında ‘’Avrupa Toplulukları’’ veya ‘’Avrupa Topluluğu’’ (AT) isminde toplanmasıyla birlikte, Avrupalı ülkeler İkinci Dünya Savaşı yıkımından sonra yaklaşık on beş yıl sonra birlik olma yolunda önemli adımlar atmıştır ve mihenk taşları örmüştür. Ne var ki,  o zaman ismi AT olan ismi sonradan Avrupa Birliği (AB) olan ‘’uluslarüstü’’ örgütün 20’inci yüzyıldaki gibi güllük gülistanlık içerisinde olmadığını zamanla görüyoruz ve izliyoruz. AB’nin ilk kuruluşundan günümüze kadar yükünü çeken lokomotif iki ülkenin/devletin olduğunu vurgulayabiliriz; Almanya ve Fransa, burada ağırlık olarak Almanya’nın fazlasıyla öne çıktığını belirtebiliriz. Hakeza AB’nin periyodik olarak siyasal tarihine baktığımızda Almanların AB’yi taşıdığını belirtmek gerekir. Özellikle 2000’li yıllarla birlikte Angela Merkel liderliğindeki vizyon ve misyon ile uluslararası ve bölgesel anlamda akılcı siyaset, yumuşak diplomasiyle jeopolitik gücünü genişlettiği ve pekiştirdiği ortadadır. Merkel sonrası sadece AB’nin değil Avrupa’nın geniş çaplı bir siyasi ve jeopolitik boşluğa düştüğü yadsınamayacak kadar gerçektir. Nihayetinde birkaç gün önce Çekya’nın başkenti Prag’da toplanan yeni ‘’Avrupa Siyasi Topluluğu’’nun etkisiz olmaya devam eden AB’nin siyasetine destek değneği mi olacak? Veyahut yıllardır şahsım olarak da birçok kongre/sempozyum/konferans ve makale/kitap olmak üzere söylediğim, yazdığım ve analiz ettiğim ‘’Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’’nın proaktif olması gerekliliği ve NATO haricinde ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin etkinliği ve etkenliği ile bir ‘’Avrupa Ordusu’’ kurulmasının zaruri olması mı olacak?

Sonuç olarak, Rusya-Ukrayna savaşının Avrupa’nın ve AB’nin var olan güvenlik/jeopolitik eksenli sorunlarını kriz yönetemeyecek döngüsel çıkmazlara sürüklediği bir gerçektir. Bu çıkmazın altında da NATO’nun resmen ABD güdümünde olmasından kaynaklıdır! Zira bugün NATO’nun en büyük karar alıcısı Avrupa’nın önde gelen ülkeleri Almanya, Fransa ve İtalya olsaydı bu savaşın çıkma ihtimali zayıftı, burada İngiltere’yi ayrı tutmalıyız zira ABD ile yıllardır hareket ettiğinden dolayıdır. AB’nin bekası için jeopolitik ve güvenlik anlamında yakın müttefikler bulması zaruri olmuştur. Ne var ki, bunu AB üzerinden yapamayacağı gibi, aynı zamanda ABD’nin/NATO’nun ve İngiltere’nin birlik üzerine şimşeklerini çekmeyecek bir şekilde yeni bir ‘’Avrupa Siyasi Topluluğu’’ (AST) fikri öne sürmesiyle olurdu. Her ne kadar ABD’nin ilk bağımsızlığını tanıyan devlet/ülke Fransa olsa bile, hiçbir zaman Fransızların ABD ve İngiltere ile yüzyıllara dayanan rekabetini gölgelemez. Bundan dolayıdır ki, AST fikrinin Fransa’dan ve Emmanuel Macron’dan çıkması tesadüf ile açıklanamaz, velâkin Almanya’nın AB’de pasif olduğu bir dönemde bundan iyi fırsat olamazdı, Fransa’nın Avrupa içerisindeki etkinliği içinde.

Aslında AST’nin yeni bir şey olmadığını da belirtmeliyiz, zira 1970’te toplanan ve etkili bir Avrupa dış politikası oluşturmak için bir araya gelen ‘’altılılar’’ şöyle bir rapor hazırladılar; ‘’Avrupa Siyasi Bütünleşmesi Alanında Gerçekleştirilebilir Adımlar Üzerine.’’ Bu raporun ismi ‘’Davignon Raporu’’ olarak bilinir ve ne tesadüftür ki, o yıllarda AST üzerinde Fransa etkili olmuştur. Tarihten midir bilinmez, herhalde Macron’da o dönem Fransa ve Avrupa siyasetine damga vuran Charles de Gaulle’den ilham almıştır. Yıllar sonra hatta bir yüzyıl sonra bunun Fransa öncülüğünde bir fikir olarak, sonra ilk toplantının Prag’da yapılması AB’nin güvenlik ve jeopolitik anlamda ortaklar aradığıdır. AST’nin farklı bir yapılanma ve organizasyon olabileceği, toparlayıcı olma ihtimali ve birçok ‘’ulusları’’/ülkeleri içinde barındırması avantaj olacak mıdır? Bu avantaj mı, dezavantaj mıdır bilinmez, ancak AB’nin güvenlik, savunma ve jeopolitik zaaflarını bertaraf ederek, kıtanın çeperinin dışına kadar ilişkilerini geliştirmek ve sağlamlaştırmak istediğini göstermektedir. AST’nin zamanla nereye ilerleme sağlayacağını ve bunun ‘’Doğu’’nun yükselişine Çin’e ve Rusya’ya karşı rakip olacak uluslararası bir örgütlenmeye mi, yoksa AST’nin AB’nin güvenlik ve jeopolitik eksenli zayıflıklarını/eksikliklerini giderecek bir örgütlenmemi olacağıdır.

  • Site İçi Yorumlar

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.