Sıradaki içerik:

TÜRKİYE’NİN BÖLGESEL GÜÇ EKSENİ ULUSLARARASI MI?

e
sv

ALMANYA’NIN ULUSAL GÜVENLİK STRATEJİSİ’NDE HEDEFLER: AVRUPA BİRLİĞİ JEOPOLİTİĞİ, BALKANLAR VE DOĞU AVRUPA

654 okunma — 20 Haziran 2023 17:32
avatar

admin

  • e 0

    Mutlu

  • e 0

    Eğlenmiş

  • e 0

    Şaşırmış

  • e 0

    Kızgın

  • e 0

    Üzgün

Güney Ferhat BATI

Kıbrıs Amerikan Üniversitesi, Öğretim Görevlisi

Almanya’nın ulusal güvenlik stratejisine değinmeden önce dünyamızın çok kutupluluk ile birlikte nereye evirildiğinin farkında mısınız? İkinci Dünya Savaşından sonra Japonya’nın askeri anlamda stratejik güvenlik konseptini yenilediğini ve Asya-Pasifikte eskisinden daha fazla güvenlik, savunma ve silahlanmaya başvurarak hızlandığını. Hakeza, İkinci Dünya Savaşından sonra Almanya’nın da bir yüzyıl sonra Japonya gibi ilk defa ulusal güvenlik stratejisini deklare ederek duyurması Avrupa’da daha fazla güvenlik, savunma ve silahlanmaya başvurarak gerekliliğini belirtmesi. Aslında bunlar bize neyi hatırlatıyor? Birinci Dünya Savaşından sonra birçok ülkenin/devletin aşırı silahlanması neticesinde İkinci Dünya Savaşının geldim, geliyorum bağırmasını ve kaçınılmaz olarak büyük savaşını.

Almanya’ya, tarihsel bir perspektiften bakıldığında prangalarından kurtulduğunda, 20’inci yüzyıldaki gibi gerek Birinci Dünya Savaşı, gerekse İkinci Dünya Savaşında olduğu gibi durdurulması zor bir devlet olduğu gerçeğidir, ancak topyekûn birleşme sonucunda durdurulabilir. Geçtiğimiz günlerde 20’inci yüzyıldan beri askeri anlamda kısıtlanan ve kendisini kısıtlayan Almanya’nın ulusal güvenlik stratejisini yayımlayarak duyurması, aslında dünyamız ve Kıta Avrupa’sı açısından bilhassa önemlidir. Neden mi? Almanya dediğimiz ülke/devlet iki büyük dünya savaşını iliklerine kadar yaşamıştır, birçok şehri (Braunschweig ve benzeri) ortadan yok olmuş hatta tarihten silinmiştir. Her ne kadar savaş sonrası yeniden yapılandırılma ile yeni şehirler oluşturulmuş olsa bile, Almanların hafızalarındaki izlerin silinmesi zor gözükmektedir, aynı şekilde Hitlerin ülkesine verdiği benzer zararlar gibi. İşte böylesine büyük savaşlar neticesinde toparlanan, güçlenen ve büyüyen, hatta 1952 yılında Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) ile başlayan, nihayetinde Avrupa Birliği’nin (AB) kurucusu olması ve birliğin en büyük ağırlık taşıyanı ve sözü geçerli özgül ülke konumuna gelmiştir; Almanya.

Almanya’nın ulusal güvenlik stratejisi belgesini bir yüzyıl üzerinden geçerek açıklaması Alman ‘üst aklı’ tarafından planlanmış muhakkak, zira Rusya-Ukrayna savaşının sadece bir Doğu Avrupa ve Balkanlar’a sirayet etmekle kalmayacağını hesap ederek birçok jeopolitik tehlikenin AB’yi hedefleyeceğini de öngörmüştür. Bundan dolayıdır ki, NATO’nun ağırlık taşıyanı konumuna gelmek isteyen Almanya, aynı zamanda NATO’ya bağımlı ve muhtaç olmamayı da, Transatlantik ittifakında, nükleer, konvansiyonel, hatta siber savunma ve uzay sistemlerine yönelik tehditler de dâhil olmak üzere tüm askeri tehditlere karşı koyabilecek güçte ve kararlılıkta olmanın gerekliliğini benimsemektedir. Almanya ulusal güvenlik stratejisi, Almanya ve AB’nin güvenliği için daha fazla çabanın ön koşul haline gelmesini vurgulamaktadır. Bununda, Almanya’nın modern ve yüksek performanslı silahlı kuvvetlere sahip olmasından geçtiğini, AB üye devletlerinin yanı sıra silahlı kuvvetlerin askeri yeteneklerinin temelini oluşturan yüksek performanslı ve uluslararası rekabet gücüne sahip bir ‘Avrupa Güvenlik ve Savunma’ sanayisinin gelişmesini sağlamasıyla mümkün olduğunu ifade etmektedir.

Sonuç olarak, Adolf Hitler’in tahayyülü öyle bir Almanya yaratmaktı ki, önümüzde hiçbir ülke/devlet ve millet duramayacak şekilde, Alman emperyalizmini egemen kılmaktır gayemiz demişti. Ne var ki, her aşırılığın neticesinin ‘’bumerang’’ misali kendine, ülkesine ve Alman milletine verebileceği zararları düşünmemiş veyahut hesap edememişti! Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya devleti gibi Almanlarda birçok güvenlik, savunma ve silahlanma konusunda kısıtlanmıştı, zira ancak böyle Almanya durdurulabilirdi. İşte bu Almanya yazılı anlamda ulusal güvenlik strateji belgesini hazırladı, yetmiş sayfaya yakın bu belgede Rusya ve Çin’e birçok atıf yapılırken ‘’şer’’ cephesi olarak, bunlara karşı Kıta Avrupa’sının güvenliğinin sağlanması ve savunulması vurgulanmıştır.

Almanya’nın ulusal güvenlik stratejisinde AB’nin jeopolitiğinde Batı Balkan ülkeleri olan; Arnavutluk, Bosna Hersek, Sırbistan, Karadağ, Kosova ve Makedonya’nın AB genişlemesinde tam üyeliğinin desteklenmesi ve haklarının korunacağıdır. Bunların haricinde de gerek Ukrayna ve Moldova, gerekse Gürcistan’ın AB bütünleşmesinde jeopolitik olarak yer almasını öngörüyor, hatta istiyor, işte burada Karadeniz jeopolitiğine dikkatinizi çekerim?! Pekâlâ, Batı Balkan ülkeleri ne zaman AB’ye tam üye olurlar? AB’nin ve Almanya’nın jeopolitik kaygıları Rusya-Ukrayna savaşı ile yükseldi. Hakeza, Batı Balkan ülkelerinin gerek nüfus, gerekse maliyeti fazla olmamakla birlikte, bunun 2025 yılına doğru hepsinin AB’nin tam üyesi olması kuvvetle muhtemeldir. Böylelikle, AB bu ülkeleri tam üye olarak birlik içerisine aldıktan sonra, sırada NATO’nun (üye olmayanları) bu ülkeleri üye olarak bünyesine alması olacaktır. Tarihsel bir perspektiften geçmişten günümüze bakabilirsiniz AB’ye üye olan ülkeler, zamanla NATO’ya üye oluyorlar, bu da NATO’nun genişlemesi ve büyümesini sağlıyor. Bu bilinçli bir uluslararası siyaset olduğu gibi, stratejik anlamda ve askeri, güvenlik ve savunma olarak da Rusya ve Çin ile rekabetin/mücadelenin yansıması olmaktadır.

  • Site İçi Yorumlar

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.