Sıradaki içerik:

BALKANLAR VE BOSNA-HERSEK ‘’DAYTON’’ İLE SÜRDÜRÜLEMEZ!

e
sv

AB’NİN GENİŞLEME POLİTİKASI JEOPOLİTİĞE Mİ EVRİLİYOR?

420 okunma — 02 Ekim 2021 17:08
avatar

admin

  • e 0

    Mutlu

  • e 0

    Eğlenmiş

  • e 0

    Şaşırmış

  • e 0

    Kızgın

  • e 0

    Üzgün

Güney Ferhat BATI 

Kıbrıs Amerikan Üniversitesi, Öğretim Görevlisi 

Avrupa Birliği’nin (AB) tarihsel fikri yüzyıllara dayanmaktadır, kurucuları tarafından 1952 yılında ‘’Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’’ (AKÇT) olarak zuhur bulan oluşum günümüzdeki AB’nin temelinin başlangıcıydı. Kıta Avrupa’sında ‘Birlik’’ kurma hayalleri farklı isimler; ‘Yeni Avrupa’’, ‘’Merkezi Avrupa’’, ‘’Bütün Avrupa’’ ve benzeri gibi birçok kavramlarla açıklanmaya çalışıldı. AB kuruluşundan günümüze yarım yüzyılın üzerine dayanan ve bunu sürdüren ender bir ‘’uluslararası örgüt’’ olmakla birlikte, aynı zamanda ekonomik ve siyasi örgüt olma konusunda da (sui generis) ‘nevi şahsına münhasır’dır.

AB’nin iki saç ayağı üzerine kurulduğunu ve sürdürüldüğünü söylemek yerinde olacaktır, bunlar ‘’Genişleme Politikası’’ ve ‘’Derinleşme Politikası’’dır. Genişleme politikası ile coğrafi sınırlarını artırmak ve Derinleşme politikasıyla da alanlarını arttırmıştır. AB’nin kuruluşunda (AKÇT ile) kurucu altı ülke ile başlayan serüveni yıllara yayılarak yeni üyelerle (ülkeler) arttırdığını, bunu stratejik ve ‘’jeopolitik’’ bir politika ile gerçekleştirdiğini görmek mümkündür. AB’nin coğrafi sınırlarını genişletebileceği yere kadar genişlettiğini ve bundan sonrası için ‘’Komşuluk’’ ve ‘’Stratejik İşbirliği’’ gibi farklı kavramlarla bunu sürdürmek istediğini vurgulamak yerinde olacaktır.

AB özellikle 2004 yılındaki büyük genişlemesinde on ülkeyi AB çatısı altına alarak jeopolitik kaygılarını ortaya koydu aslında, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini peyder pey üyeliğe aldıktan sonra bunların çoğunun AB’nin ilkeleri ve kriterleriyle uyuşmadığını görmesine ve yükümlülüklerini yerine getirmediklerinin farkında olmasına rağmen üyelikle taçlandırdı. Hakeza Kıbrıs Rum Yönetimini üye yaparak var olan ‘’Kıbrıs Sorunu’’nu çıkılmaz bir noktaya getirdiğini ifade etmek lazım. Peki, sonrasında ne mi oldu? Bu üyelerin (ülkelerin) ekonomik, siyasi ve hukuki sıkıntılarının devamlılığı ‘Birlik’ içerisinde huzursuzluk yaratmakla birlikte ağır mali(yetleri) boyutu AB’yi bundan sonraki genişleme politikalarında daha temkinli olmasını gerektirdi.

AB genişlemesinde son yıllarda fren görevinin fazlasıyla devrede olduğunu ve bunun özellikle konu Batı Balkanlar ve Türkiye olunca gündeme geldiğini belirtmeliyiz. Ne var ki, geride bıraktığımız günlerde AB’nin samimiyetten uzak olduğunu bir daha görmekle birlikte, hakkaniyet kavramının AB ve kurumlarında da gerilediğini söylemek yerinde olacaktır. AB Komisyonu’nun ‘’Komşuluk ve Genişleme Müzakereleri Genel Direktörlüğü’’  biriminde/bölümünde ‘Güney Komşuları ve Türkiye’ olarak ayrıştırmaya gitmesi var olan müzakerelerin de ilerlemesini daha da zorlaştıracaktır. AB geçmişiyle yüzleştiğinde Türkiye’yi sadece ‘’Komşuluk Politikası’’ veya ‘’Yakın İşbirliğindeki Stratejik Ortak’’ olarak görmesi kuruluş ilkeleriyle çeliştiğini ve dürüstlükten uzak olduğunu göstermek açısından manidardır. Yarım yüzyıldan fazladır AB’nin kapısında bekletilen Türkiye’nin ve çabalarının görmezden gelinmesi ve ayrıştırılarak başka bir bölüme kaydırılması AB’nin uzlaşmacı/yapıcı olmaktan uzak olduğunu göstermektedir.

Sonuç olarak, AB Komisyonu yapılan bölüm değişikliğinin iş yükü, verimlilik ve tutarlığa göre yapıldığını söylemektedir. Keza öyle olsa bile aslında açılan yeni birim ve alt masalarına baktığımızda; ‘’Güney Komşuları ve Türkiye, Ortadoğu, Güney Bölgesel İşbirliği, Kuzey Afrika, Batı Balkanlar’’ gibi sıralandığını bunun daha çok jeopolitik kaygılar ve hedefler doğrultusunda yapıldığını söylemek yerinde olacaktır. Bu bağlamda, cümlelerimi 2016 yılında Derin Yayınları tarafından basımı yapılan/yayımlanan ilk kitabımın (AB’nin Doğu Sınırı Balkanlar) sonuç kısmından (bugün gelinen noktayı altı yıl önce yazarak) bir pasajla tamamlamak isterim: ‘’AB nihai olarak Batı Balkanlar genişlemesini tamamladıktan sonra kendisine göre doğu sınırlarına ulaşmış olacaktır. AB’nin bu nihai geniş­lemesinden sonra yeni bir genişleme safhası beklenmemekte ve genişleme­sini donduracaktır. AB’nin bundan sonra ki stratejisi yakın çevresindeki Türkiye, Karadeniz, Kafkasya, Uzakdoğu Avrupa (Beyaz Rusya, Moldova, Ukrayna, Rusya Federasyonu) ve Akdeniz çanağında bulunan ülkelerle Karadeniz politikası, Akdeniz politikası, Komşuluk politikası perspektifinde ‘’Tam Entegrasyona(!)’’ dayanmayan, ancak AB ile ekonomik, siyasi, askeri yakın ve sıkı işbirliğinin oluşması çerçevesinde oluşacaktır.’’

  • Site İçi Yorumlar

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.