Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Zaten bir üyeliğiniz mevcut mu ? Giriş yapın
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Üyelerimize Özel Tüm Opsiyonlardan Kayıt Olarak Faydalanabilirsiniz
SURİYE KRİZİ MOSKOVA’DA ÇÖZÜMLENİR Mİ? BÖLGESEL GÜVENLİK VE JEOPOLİTİK SAĞLANIR MI?
Kıbrıs Amerikan Üniversitesi, Öğretim Görevlisi
Türkiye’nin günümüz yüzyılının ilk çeyreğinin bitmesine doğru, bölgesel anlamda kendi eksenini oluşturan siyasalar geliştirerek bunu gerek Balkanlar ve Karadeniz’de, gerekse Kafkasya, Ortadoğu ve Akdeniz’de jeopolitik anlamda ‘’stratejik bir akılla’’ yürütmesinin neticesi uluslararası bir aktör olacağının da göstergesidir. Dünya’nın ve içerisinde bulunduğumuz Avrupa, Asya ve Yakın Doğu coğrafyasının her anlamda değişime zorlanması. Ve bu zorlanma ile Rusya-Ukrayna savaşı, Suriye’nin ve Irak’ın parçalı vaziyeti, Afganistan ve Pakistan’ın istikrarsız hale getirilmesi, Libya’ya yapılanların Sudan’da rol model olarak alınması, Kafkasya’da Azerbaycan-Ermenistan savaşının tekrar alevlendirilmek istenmesi ve nihayetinde şimdi de Balkanlar’da etnik kimlikler üzerinde istenen bir kıvılcımın yayılmasının istenmesi. İşte bu kadar sıralanan jeopolitik savaşların ve kargaşa’nın Türkiye’nin etrafında cereyan etmesi diğer bir tabirle oluşum göstermesi tesadüf müdür?
Türkiye’nin etrafında olan biten tüm gelişmelerden uzak kalması ve deve kuşu misali kafasını kuma gömerek hiçbir şey olmamış gibi davranması beklenemez. Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘’kuruluş kodlarına’’ bakıldığında ‘’yüz’’yılına giren bir ülkeden/devletten bunu istemek hakarettir, her ne kadar ‘stratejik körlüğe’ sahip bazı siyasetçi, diplomat, bürokrat, akademisyen ve uzmanlar olsa bile, akl-ı selimin ülke, millet ve devlet bütünlüğüne yönelik ilerleyen/işleyen gerçeğinin olmasıdır. Türkiye’nin güvenlik ve savunma alanlarında gerçekleştirdiği atılımlar, bununla birlikte uluslararası alanda öne çıkması bölgesel ekseni ile kapsayan ve bütünleştiren ‘’Türkiye Cumhuriyeti Devleti’’nin varlığının ispatı olmaktadır. Türkiye’nin ne ‘’Batı’’ ne de ‘’Doğu’’ yönelimine ihtiyacı yoktur, Türkiye Cumhuriyeti’nin merkezde olduğu bir ‘’üçüncü yolun’’ olduğu, liderlik ettiği ve edeceği eksen vardır. Bu eksen Türkiye’nin hinterlandında (çevresinde) olan ülkeler olabileceği gibi, farklı coğrafyaların ülkelerini bünyesine katacağı Türkiye önderliğinde güçlü bir ‘’güvenlik ve savunma örgütü’’nün kurulmasının elzemliği.
Sonuç olarak, Türkiye’nin prangalara vurulmuş bir dış politika benimsemesini ülkemizin içerisinde olanlar başta olmak üzere, dışarıda bunların destekçileri, finansörleri ve ağababaları dâhil şunu bilmelidir; ‘’Türkiye Cumhuriyeti Devleti’’nin kendi ekseni ne Washington, ne Moskova, ne Brüksel, ne Londra, ne Paris, ne Berlin, ne Pekin olmadı ve olmayacaktır. ‘’Tam Bağımsız’’ bir Türkiye’nin kendi ilkeleri doğrultusunda yaşanabilir, sürdürülebilir ve paylaşımın eşit ve adil olduğu bir dünya’nın olması için mücadele etmesidir. Ve ‘’uluslararası’’ bir aktör olarak bu eksende hareket etmesi olacaktır. Nihayetinde Karadeniz’de son yıllarda gelişenler, Balkanlar’da kötü emellerle jeopolitik olarak yeni haritalarla yeni sınırların çizilmek istenmesi, Suriye’nin kuzeyinde terörden oluşan kabile bir devlet kurulmak istenmesi, Ortadoğu ve Kafkasya’da yeniden kargaşalar için zemin yoklanması ve diğerleri katıldığında net olarak görünen ve gözüken Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgesel anlamda birçok ‘’jeopolitik ameliyata’’ müsaade etmeyeceğidir.
Yorum Yaz